Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunda Örgüt Yöneticilerinin, Örgütün Faaliyeti Çerçevesinde İşlenen Suçlardan Dolayı Sorumlulukları (TCK m. 220/5)"

Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin 5. fıkrası hükmü, "Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır." şeklindedir. Hükümde sözü edilen faillikten, "dolaylı faillik" türü anlaşılmalıdır. Zira örgüt yöneticilerinin tek başına işledikleri suçlar ile müşterek fail olarak katıldıkları suçlar bakımından zaten TCK m. 220/4 gereğince, fail olarak sorumlulukları söz konusu olacaktır. Nitekim madde gerekçesinde de yer verilen açıklama,

 

 

 

 "Örgüt yapısı içinde, kendisine suç işlemek gibi, örgütün amacına uygun bir görev verilen kişi bu görevini yerine getirmezse; hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu nedenle, örgütün yöneticisi konumunda olan kişiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar." şeklinde olup,

 

 

 

"ikame edilebilirlik" ölçütüne dayalı bu açıklama, ünlü Alman ceza hukukçusu Roxin tarafından ortaya atılan "organize hakimiyet mekanizmalarına dayalı dolaylı faillik" teorisi ile örtüşmektedir.

 

 

 

Dolaylı faillik kurumu, TCK'nın 37. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm, "Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır." şeklindedir.

 

 

 

Bir başkasını, suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişi, dolaylı fail iken, suç tipini kasten, hukuka aykırı ve kusurlu olarak bizzat gerçekleştiren kişi ise doğrudan faildir. Dolaylı faillikte arka plandaki kişi, iradeye hakimiyet sayesinde, tipikliğin gerçekleşmesi için zorunlu olan davranışı bir başkasına yaptırmakta ve bu hakimiyet sebebiyle fail olarak sorumlu tutulmaktadır. Fiilin bütünüyle arka plandaki kişinin eseri olarak nitelendirilebilmesi için, bu kişinin iradesi, araç olarak kullanılan kişinin iradesi üzerinde baskın konumda olmalı, arka plandaki kişi, araç olarak kullandığı kişinin davranışını dilediği şekilde yönlendirebilmeli ve böylece onun fiili üzerinde egemenlik kurmuş olmalıdır.

 

 

 

Kendi içinde disiplinli, emir ve komuta zincirini haiz organize bir yapıda, emir ve komuta altında suç işlenmesi durumunda, planlama yaparak emri verenlerle, icrayı gerçekleştirenler farklı kişiler olabilmektedir. Organize hakimiyet mekanizmalarına dayalı dolaylı faillik teorisine göre, disiplinli, organize bir yapıda "masa başı fail" olarak nitelendirilen ve sahip olduğu konum ve gücü kullanmak suretiyle suçu planlayıp, öndeki faillerin iradeleri üzerinde hakimiyet tesis ederek, suçun icrası emrini veren ve o emrin yerine getirileceğinden emin olan bir aktör söz konusudur. Bu kişi, fail arkasındaki faildir. Fiili icra eden kişi ise fail arkasındaki failin emir ve amacına hizmet eden bir araçtan ibarettir. Bu itibarla fiili icra eden kişi, organizasyon içerisinde sadece çarkın bir dişlisi konumundadır, yerini her zaman için bir başkasının alabilmesi mümkündür. Bu sebeple, icrayı gerçekleştiren kişinin kim olduğu, fail arkasındaki fail bakımından önem taşımamaktadır. O sadece, emrinin yerine getirileceğinden emin bir pozisyondadır.

 

 

 

TCK m. 220/5'te yer alan örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılacağına dair hüküm, madde gerekçesinde ikame edilebilirlikten söz ediliyor olsa da Roxin' in görüşünü doğru formüle edemediği gerekçesiyle eleştirilere tabi tutulmuştur. Zira Kanun'da, doğrudan failin işlediği fiilin, örgütü arka planda yöneten kişilere yüklenebilmesi hususunda herhangi bir ölçütün yer almadığı görülmektedir. Bununla birlikte, gerekçede yer verilen "örgüt yapısı içinde kişilerin rahatlıkla 'ikame edilebilir oluşu' sebebiyle, örgüt yöneticilerinin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumluluğunun öngörüldüğü" açıklaması karşısında, ikame edilebilirliğe ilişkin böyle bir kabulün, peşin ve kestirme bir kabul olduğu, "örgüt varsa ikame edilebilirlik de mevcuttur" şeklinde bir varsayımın, her durumda geçerli olamayabileceği dile getirilmektedir.


Makalenin tamamına erişmek ve konuyla ilgili detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz!


Av. Sibel ÖZTÜRK

[email protected]

+90 312 909 46 76