"Tutuklamanın Hukuki Olmaması Nedeniyle Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği"ne Dair Anayasa Mahkemesi Kararı

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, 9/6/2020 tarihli ve 2019/9120 başvuru numaralı kararında, başvurucu hakkındaki TUTUKLAMA TEDBİRİNİN SÜREÇ BAKIMINDAN GEREKLİ OLDUĞUNUN KABULÜNÜ MÜMKÜN GÖRMEMİŞ ve somut olayın koşullarında, başvurucu hakkında uygulanan TUTUKLAMA TEDBİRİNİN ÖLÇÜLÜ OLMADIĞINI değerlendirerek; başvurucunun, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

 

 

Anayasa Mahkemesi'ne göre, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Anayasa'nın 19. maddesine göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür.

 

 

Karara konu somut olayda ilk derece mahkemesi, tutuklama kararını kaçma şüphesine dayalı olarak vermiştir. Tutuklama kararında diğer tutuklama nedenleri yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır.  Başvurucu hakkındaki dosya incelendiğinde 2014 yılında başlatılan soruşturmada, soruşturma mercilerince başvurucu hakkında tutuklama ya da herhangi bir adli kontrol tedbirinin uygulanmasına gerek görülmemiştir.

 

 

Diğer yandan, emniyet birimlerine e-posta yoluyla gelen bir ihbara dayanılarak BAŞVURUCUNUN YASA DIŞI YOLLARDAN YURT DIŞINA ÇIKACAĞI KONUSUNDA SOMUT BİR ŞÜPHENİN BULUNDUĞU İFADE EDİLMİŞSE DE KİMİN TARAFINDAN VE NEYE DAYALI YAPILDIĞI ANLAŞILAMAYAN BÖYLE BİR İHBARIN SOMUT ŞÜPHEYİ ORTAYA KOYAN BİR OLGU OLARAK KABULÜ MÜMKÜN DEĞİLDİR. Başvurucunun da bu yönde bir hazırlığı veya girişimi olduğu tespit edilmediği gibi başvurucu, soruşturma ve kovuşturma sürecinde onlarca kez yurt dışına gidip geldiğini ifade etmiştir.

 

 

Bu itibarla başvurucu hakkındaki TUTUKLAMA TEDBİRİNE İLİŞKİN KARARLARDA VE DİĞER BELGELERDE YER ALAN AÇIKLAMALARIN BAŞVURUCUNUN KAÇMA ŞÜPHESİNİN BULUNDUĞUNU VE BUNA DAİR SOMUT OLGULAR OLDUĞUNU ORTAYA KOYDUĞUNU SÖYLEMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR. AYRICA BAŞVURUCUNUN YASA DIŞI YOLLARDAN YURT DIŞINA KAÇMA DAVRANIŞI GÖSTERECEĞİNE DAİR KAMU MAKAMLARINI ŞÜPHEYE DÜŞÜRECEK BİR DAVRANIŞI TESPİT EDİLMEMİŞTİR.

 

 

Diğer taraftan başvurucu, yasama dokunulmazlığına istisna getiren Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden yaklaşık iki yıl sonra ve üstelik kovuşturma aşamasında tutuklanmıştır. 2014 yılında başlatılan soruşturmada, soruşturma mercilerince başvurucunun ilk kez milletvekili seçildiği 7/6/2015 tarihine kadar hakkında tutuklama ya da adli kontrol tedbirlerinden birinin uygulanmasına gerek görülmemiştir. Başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurulurken soruşturma aşamasında elde edilen delillerin dışında yeni bir olgunun tespit edilmesi de söz konusu değildir. Dahası başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurulması; yurt dışı çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbiri nedeniyle Almanya'ya gidememesi ve havalimanından geri dönmesi olayının yaşandığı tarihten yaklaşık bir ay sonra söz konusu olmuştur.


 

Sonuç olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin süreç bakımından gerekli olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. Somut olayın koşullarında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı değerlendirilmiştir.

 

 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.